başın sağ olsun.
annemi yıkamak beni bir anlamda rahatlatmıştı.
tabii ki biraz travmatize edici ve ömür boyu göz önünden gitmeyen fotoğraflar olarak kalıyor zihinde.
ama manevi olarak rahatlatmıştı.
o an "öldüğünü" idrak etmemi sağladı.
bu da hayatıma devam etmemi kolaylaştırdı bir anlamda.
bana sanki ölmüş birini yaşıyormuş gibi özlemek, çıkıp gelecekmiş gibi hissetmek ölümü idrak edememekten gibi gelir.
o açıdan bunu idrak etmek bana iyi gelmişti.
hatta dinibütün bir insan olmamama rağmen, bunun neden yapıldığını ve ritüel olarak "ölü yıkama" işleminin nedenini daha iyi anladım.
sarsıcı bir deneyim de olsa, bunu hayatın döngüsü olarak kabul etmek zorundayız.
tabii ki morg, tabut, ceset torbası, gasilhane, mezarlık vs. bunlar çok soğuk şeyler.
tokat etkisi yapıyor.
ama insan doğuyor, büyüyor, (şanslıysa) yaşlanıyor ve ölüyor.
biz de öleceğiz.
süreci kişiselleştirmeden bu şekilde algılamaya çalışmak lazım.
korkulanın ve belirsizliğin dışında, aslında hayata bağlanabilmek için zaten ölmeye ihtiyacımız var bir anlamda.
sonsuz bir hayat kimseyi mutlu etmez, kimseyi üretmeye ya da yaratmaya teşvik etmezdi.
insanı boşlukta bıraksa da, hayata bu yönden saygı duymak lazım.
kişisel olarak düşündüğün zaman, en azından "anneannem" diyorsun, yani uzun bir hayat yaşamış.
çocuğu olmuş, torunu olmuş, onlarla bir şeyler paylaşabilmiş.
bunlar insana normal geliyor, ama gerçekten şans aslında.
çocuğunu büyütemeden, torununu göremeden gidenler var.
her ölüm erken, ama bazıları daha erken olabiliyor.
anneannenin ölümünden ziyade yaşadığı hayatı düşünebilirsin, belki faydası olur.
benim hayatta kalma motivasyonum, yapmam gereken birçok şey olduğuna inanmam.
yani daha işim var.
ayrıca yaşamayı, canlılığı hissetmeyi de seviyor, bundan zevk alıyorum.
yaşama sevincimi ayakta tutabilen şeyler var çok şükür.
bir süre sonra ölüm kavramına alışıyor insan.
sen de alışacaksın.
0